Sahildeki Büyük Köpek

—-Sahildeki Büyük Köpek—- (Kısa hikaye, M. Sayarlıoğlu, 31 temmuz 2018)
Bazen kendimi hüzünlü hissettiğimde sabah erken saatlerde sahile giderim. Denizin dalgalarının ve martı seslerinin hüzünlü ruhlar için rahatlatıcı bir tarafı olduğunu düşünmüşümdür her zaman. Şafağın alaca karanlığında hem deniz hem de sahildeki ağaçlar gözüme daha güzel görünür. Yine günlerden öyle bir gündü ve sabah erken saatte sahile inmiştim.
Güneş biraz yükselmiş, ortalığı ısıtmaya başlamıştı. İnsanlar deniz kenarında sabah yürüyüşlerine çıkmışlardı. Orta yaşın üzerindeki insanlar çoğunluktaydı. Deniz kenarındaki restoranlarda sabah kahvaltısı hazırlığını işaret eden kaşık, tabak sesleri geliyordu.
Erken saatte çocukları ile birlikte yürüyüşe gelenler de vardı. Bu grup genellikle biraz yürüyüş yaptıktan sonra ailesiyle birlikte kahvaltı yapmak üzere sahile gelen gençlerden oluşuyordu.
Denize yakın bir bankta oturdum, bir yandan gözüm uzaklara dalmış bir halde denizi seyrediyordum. Güneşin sıcaklığı yan tarafımdaki ağacın yaprakları arasından kendini hissettirmeye başlamıştı.
Yürüyen insanlara çoğu zaman sokak köpekleri de eşlik ediyordu. Bunlar belediyenin aşılarını yaptığı ve sonra da kendi yaşam alanlarına saldığı “kulağı küpeli” köpeklerdi. Yaşadığım şehirler içerisinde Samsun’un hayvan sevgisi açısından en medeni şehirlerden birisi olduğunu söyleyebilirim. Günün tüm saatlerinde elindeki yiyeceği bu hayvanlarla bölüşen, dükkanının önüne bir kap su koyan çok sayıda insan görebilirsiniz.
Köpekler genelde bir arada gezmeyi seviyorlardı. Sabah saatlerinde sahil onlar için, özellikle genç köpekler için tam bir oyun yeriydi. İnsanlara genelde alışkındılar, insanlar da onlara.
Denizin dalgalarının vurduğu yerde kumların üzerinde oynayan üç köpek gözüme ilişti. İkisi muhtemelen 1-2 yaşlarında boy olarak küçük, bir tanesi de 5-6 yaşlarında irice erkek bir köpekti. İrice olanı zaman zaman küçüklerle oynamak koşmak istiyor fakat küçüklerin enerjisine yetişemiyordu, yine de onlarla mutlu bir hali vardı. İki küçük boylu köpekten birisi güzelliği ile öne çıkıyordu. Uzun tüyleri gözlerini kapatmıştı, soluk alıp vermesi sanki hep gülümseyen bir insanı düşündürüyordu. Diğeri de siyah, kısa tüylü sevimli bir finoydu.
O iri köpekte nedense kendimi buldum. O anki bakışları benim gibi hüzünlüydü. Boynu genelde öne eğik geziyordu, bakışları ürkekti ve yalnız kalmayı seven bir hali vardı. Belki de kendini yalnızlığa mahkum hissediyordu kim bilir?.
Annesi ve babasıyla yürüyen 4-5 yaşlarında bir çocuk, büyük köpekten biraz uzaklaşmış olan küçük sevimli köpekleri fark etti, onları yanına çağırdı, hemen koşarak geldiler. Çocuk uzun tüylü köpeğin başını okşamaya başladı. İki küçük köpek çocukla beraber çok mutluydular. Çocuk elindeki krakeri onlarla paylaşıyordu. İkisi de deli gibi sevinçten kuyruğunu sallıyordu. Annesi ve babası çocuklarının keyifli halinden dolayı mutluydular. Hep birlikte biraz köpeklerle ilgilendikten sonra anne ve babası sahile doğru 8-10 adım uzaklaştı.
Çocuk köpeklerle oynamaya devam ediyordu. İri köpek uzaktan onları seyrediyordu. Onların mutlu halini görünce yavaşça ve biraz da ürkek adımlarla çocuğun arkasına doğru yaklaştı, o da neşeliydi ve kuyruğunu sallamaya başlamıştı. Boyu hemen hemen çocuk kadardı. Çocuğun sağ tarafına doğru geldi, çocuk henüz onu fark etmemişti. O da oynamak, sevilmek istiyordu, belki de çocuğun elinden kraker yemek.
Çocuk yan tarafa dönüp aniden köpeği farkedince kuvvetli bir çığlık attı, korkmuştu. Onun bu çığlığı ile köpek de korkmuştu. Anne ve babası birden geri döndüler, korkmuş haldeki çocuklarını ve yanındaki iri köpeği gördüler, çocuklarına doğru bağırarak telaşla koşmaya başladılar. Çocuk ağlamaya başlamıştı. Elindeki krakerler yerlere saçılmıştı.
Köpek de korkmuş, ne yapacağını şaşırmıştı. Babası sert bir şekilde “git buradan, defol!” diye bağırdı. Köpek arkasını döndü ve kaçmaya başladı, baba hala arkasından ona sert sözler söylüyordu. Ürkek ürkek kaçarken üzgün ve korkmuş hali ile bir iki kez çocuğa döndü baktı, sanki onu korkuttuğu için özür diler gibiydi.
Oturduğum banktan olanı biteni hüzünle seyrettim. Uzaklaştıktan sonra denize yakın bir yerde oturmuştu, yanına doğru gittim. Tek istediği sevgiydi fakat iri cüssesi buna engel olmuştu. Kendini ifade edemiyordu, sevgi dolu olduğunu ve sadece başının sevgiyle okşanmasını istediğini söyleyemiyordu. Denize arkasını dönmüştü. Sanki teselli edemediği için denize küskün gibiydi.
Kalbinin kırıldığını hissettim. Müsade ederse ona sarılacaktım, kumlara oturup kendi köpeklerimle yaptığım gibi patilerini bacaklarımın üzerine koyup başını okşayacaktım.
Biraz yaklaştıktan sonra “gel oğlum!” diye bağırdım. Kalktı tekrar uzaklaşmaya başladı, tüm kalbi kırık ruhlar gibi giderken bana doğru döndü, kısa bir süre baktı ve hafifçe sahile vuran dalgaların yanından yoluna devam etti. Öncesinde de buna benzer kötü anılarının olduğunu hissettim, çünkü bakışları öylesine ümitsizdi. Yüreği çocuğun yanında kalmıştı, sahildeki kumlara doğru başını öne eğdi, kocaman adımları ile uzaklaştı ve gözden kayboldu.

Prof. Dr. Mehmet SAYARLIOĞLU hakkında

Prof. Dr. Mehmet SAYARLIOĞLU Hayat Hikayesi
Bu yazı Şiirleri ve Yazıları kategorisine gönderilmiş ve , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.